Murat Öztekin ile röportajın tamamı…
To read the full interview with Murat Öztekin in English, please click on this link.
İngiltere’de yaşıyorsunuz. 21. Yüzyılda Avrupa’da bir sultan olarak ne hissediyorsunuz?
Ailemin sürgün edilmesi tam bir trajedidir. Bu olay, ana yurdundan koparılan ve yurt dışına yerleşmek zorunda bırakılanlar için büyük acılara yol açtı. Benim dede ve ninelerim de bu trajik akıbeti yaşadı. Babam, sürgünde Mısır’da doğdu ve büyüdü. Daha sonra eğitimini ilerletmek için İngiltere’ye geldi. Londra’da annemle tanıştıktan sonra İngiltere’de kalmaya karar verdi. O zamanlar Türkiye’ye gitmesi halen yasaktı. Böylece ben de İngiltere’de doğdum ve orada yaşadım.
Bana hep bir Osmanlı sultanı olarak ne hissettiğim sorulur. Öncelikle bununla iftihar ediyorum, büyük şeref duyuyorum ve Osmanlı hanedanının bir mensubu olmanın çok imtiyazlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Ama sizin sorunuz bundan daha spesifik. Avrupa’da yaşayan bir Osmanlı sultanı olmak ya da 21. yüzyılda herhangi bir yerde yaşamak zaman zaman zor olabilir. Ben, İngiltere’de olduğum zamanlar çevremdekilerle kaynaşmaya ya da Türkiye’de mümkün mertebe daha fazla zaman geçirmeye çalışsam da hep bir yere ait olmadığım hissine kapılırım. Derin bir görev duygum, aileme ve geçmişime saygı, anavatanım ve insanlarına derin bir muhabbetim vardır. Ruhumda, sürgünde uzun yıllar geçirmelerinin bir neticesi olarak babam üzerinden dede ve ninelerimden bana geçtiğine inandığım bir üzüntü mevcuttur. Son zamanlarda çoğu kişinin bana ve ailemin diğer mensuplarına gösterdiği alakayı çok takdir ediyorum. Ama bazen onların bizlerden beklentileriyle yaşadığımız gerçekler arasında denge kurmak zor oluyor. Biz, Türkiye dışında bir hayat kurmak zorunda kalan, oynayacak tanımlanmış bir rolü olmayan kendine özgü yurttaşlar olarak yaşıyoruz. 21. yüzyılda sosyal medya da hayatımızdaki zorlukları iyice artırdı. İnternet ortamında acımasız, nefret dolu çok istismara maruz kaldım. Üstelik bunu söyleyen tek ben de değilim. İnsanların bana ve aileme hakaret etme hakkını kendilerinde bulması, beni hiç tanımamış insanlardan böylesine eleştiriler almak zor. Ama bunları ve geçmişimle alakalı diğer zorlukları kabul etmeyi öğrendim. Zira, Osmanlı sultanlarının öz torunu olarak duyduğum büyük iftihar, diğer tüm hissiyatımın fevkindedir.
Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz ve şimdi nasıl bir aileye sahipsiniz?
İngiltere’nin güneyinde, nehir kenarındaki küçük bir kasabada büyüdüm. Mütevazı bir evimiz ve hayat tarzımız vardı. Daha küçükken bize dürüstlük, saygı ve nezaket gibi mühim değerler öğretildi. Anne ve babam, erkek kardeşlerimle beni çok severdi. Lakin, geçmişime baktığımda maalesef çocukluğumun pek de mutlu olmadığını hissediyorum. Sanırım babam hayatta yaptığı bazı tercihlere üzülüyordu, daimi olarak İngiltere’de yaşamaktan da mutlu değildi. Annemse kardeşim Nihad Reşad Efendi’nin üç aylıkken ölümünden sonra, onu tüketen kederden asla gerçekten kurtulamadı. Babam çok kuralcıydı ve eğitime çok önem verirdi. Kardeşlerim ve ben bu yüzden okulda derslerimize çok çalıştık, sürekli cesaretlendirilerek mükemmel olmaya teşvik edildik. Bu çok iyi oldu, hepimiz okulda başarılı olduk ve üniversiteye gittik. Ben Exeter Üniversitesi’ne gittim ve orada Tarih ve Siyaset bölümünü okudum. Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda Türkiye Araştırmaları üzerine master yaptım, Osmanlı Tarihi uzmanı oldum. Bugün ben yine İngiltere’nin güneyinde yaşıyorum. Ama bu kez etrafı tarlalarla çevrili küçük bir köyde. Üniversitede tanıştığım kocamla birlikteyim. Beş güzel ve harika çocuğumuzla iki kedimiz var! Çocuklarımın dördü erkek (Ali 21, Tarık 20, Cengiz 18 ve Ziya 15), biri kız. Aliye isimli kızım 16 yaşında. Evimiz sevgi ve kahkahayla dolu, hiç sessiz değil! Masa etrafında toplanıp uzun uzun yemek yemek, her tür spor oyununu oynamak ve kanepeye uzanıp Netflix seyretmek, kışın kayak yapmaktan hoşlanıyoruz. Yazları da hep birlikte olmak için Bodrum’daki evimize gidiyoruz. Hiçbir şey beni ailemle birlikte olmak kadar mutlu etmiyor.
Tarihe ilginiz kayda değer. Bunun arkasında büyük bir hanedana mensup olmanız mı yatıyor?
Açıkçası çoğu kişide tarihe ilgi ve sevgi var. Bu tutkuyu sadece eski büyük hanedanların torunlarına hasretmek doğru değil. Ama yine de böyle bir hanedanın mensubu olarak, kendi aile tarihim, Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yıllık şanlı tarihi ile ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş durumda. Bu durum benim, Osmanlı tarihiyle ilgili olarak mümkün olduğu kadar çok şey öğrenmek istememe yol açtı. Kendimi bildim bileli babam, dedem ve ninem bana Osmanlı İmparatorluğu, Osmanlı Hilafeti ve ailemiz hakkında hikayeler anlatırdı. Bu hikayeler kalbimde silinmesi mümkün olmayan izler bıraktı. Tarihe olan ilgim işte bu hikayelerden başladı.
Peki tarihi köklerinizi araştırmak sizin için nasıl geçti?
Bu gerçekten çok heyecan verici bir yolculuktu. Çok ağladım ama kendime de gülümsedim. Osmanlı’nın son zamanlarıyla ilgili çok şey öğrendim. Araştırmamda en değer verdiğim şey, ceddim hakkında çok şey öğrenmem, Çırağan Sarayı’ndaki zorunlu hapis sırasında nasıl bir hayat yaşadıkları oldu. Artık onları kişiliklerine kadar tanıdığımı hissediyorum. Benim için onlar aile soy ağacındaki isimler ya da soluk fotoğraflardaki yüzlerden ibaret değiller. Araştırmam onları canlandırdı ve beni köklerime bağladı. Onların kim olduklarını anladıkça kendimi de daha iyi anlıyorum.
Sultan V. Murad Osmanlı tarihinde en bahtsız padişahlardan biri. Onun hayatını nasıl öğrendiniz?
Doğrusu Sultan V. Murad’ın hayatını ilk olarak nasıl öğrendiğimden emin değilim. Hep onu bilerek büyüdüm. Belki de bu, kardeşimin isminin Murad olmasındandır. Ona büyük dedemin isminin verildiğini biliyordum. Belki de ben daha küçük çocukken dedem, Sultan Murad’la ilgili hikayeler anlatmıştır. Ya da evimizde asılı portresindendir. Her gün ona bakardık. Tam olarak hatırlamasam da o hep hayatımın bir parçasıydı ve onun hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordum.
Sizi Sultan Murad V hakkında kitap yazmaya ne sevk etti?
Ben eskiden beri Sultan V. Murad hikayesinin onun perspektifinden anlatılması gerektiğini düşünüyordum. Tarih ona adil davranmadı, o çok yanlış anlaşıldı. Tarihin genelde galipler tarafından yazıldığını aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Bu yüzden, okuduklarımızı mutlaka sorgulamalıyız. Ben de araştırmaya ve çocuklarımın kendisini tarih kitaplarında yazıldığı şekilde değil, gerçekte olduğu gibi tanıması ümidiyle büyük büyük dedemin hayatını yazmaya başladım. Ben çocuklarımın bu hassas, aydın ve liberal prensi öğrenmesini istedim. Seven bir baba. Yetenekli bir besteci. Modern reformcu. Sesinin işitilmesini istedim. Ve onunla ilgili gerçeğin paylaşılmasını arzu ettim. Aslında kitap yazmak hiç aklımda yoktu. Çocuklarım, gelecekteki torunlarım ve Sultan V. Murad’ın tüm torunları için yazdım. Olduğu şekliyle onunla iftihar etmelerini istedim. Babam el yazılarımı okudu ve neşretmem için beni ikna etti. Ben de neşrettim. Neticede kim babasını memnun etmek istemez ki?!
Nasıl araştırma yaptınız, ailenizin hatıralarından faydalandınız mı?
Araştırma yapmayı çok sevdim. Bir tarihçi olarak bu, tüm yazma ve yayımlama sürecimde çalışmamın açık ara en sevdiğim kısmıdır. Dört senem titiz bir şekilde araştırmak ve yazmakla geçti. İlk elden sayısız hatıra, çok sayıda kitap, gazete, doktora tezi ve günümüz gazetelerinden makaleler okudum. Bu kaynakları kitabın sonunda Bibliyografya bölümünde yayımladım. Okuyucular daha detaylı bilgi almak isterlerse bu kaynaklara müracaat edebilirler. Sultan V. Murad’ın gözdesi Filizten Hanım, Sultan Abdülhamid’ın kızı Ayşe Sultan’ın çok kıymetli birinci el hatıralarını buldum. Babamdan da tavsiye ve yardım aldım, gerçekleri pekiştirmek ve ek malumat almak üzere saygın ve bilgisi yüksek tarihçi ve uzmanlarla konuştum. Keşke akıcı Türkçe konuşabilseydim ve Osmanlı Türkçesi’ne aşina olsaydım. Bu, bana çok daha fazla malzeme sağlardı. Yine de en büyük ilham kaynağı, ilginç hikayeleri, şahsi hatıralarıyla dede ve ninem Şehzade Ali Vâsıb Efendi ve Emine Mukbile Sultan’dan geldi. Bu tür bilgiler tarih kitaplarında ya da arşivlerde bulunmaz. Dede ve ninem bu bilgileri benimle paylaştığı için çok şanslıyım. Ebediyen kaybolmamaları için bunları kayda geçirmek zorunda olduğumu hissettim.
Kitabı yazarken ilginç bilgilerle karşılaştınız mı?
Oo, çok. Daha önce bilmediğim çok şey öğrendim. Muazzam malumat edindim. Bazı konularda fikrim değişti.
Sizi en çok hangi bilgi şaşırttı?
Sultan Murad’ın küçük kardeşi Sultan Abdülhamid’in, ona karşı yapılan darbeden sonra tahta geçtiğini hepimiz biliriz. Ama bunun, amcası Sultan Abdülaziz’in ölümünden sonra Murad’ın içine düştüğü sinir krizinden toparlanıncaya kadar başlangıçta sadece geçici bir tedbir olarak düşünüldüğü fazla bilinmez. Büyük ölçüde bilinmeyen, Sultan Murad’ın bu hastalıktan son derece hızlı kurtulduğu ama doktorların, yeniden padişah olarak tahta geçmemesi için sahte rapor verdikleridir. Muhafazakar unsurlar Sultan Murad’ın liberal anayasal reform planlarından korkuyorlardı, Sultan Abdülhamid de elde ettiği mutlak iktidardan vazgeçmek istemedi. Böylece V. Murad tahtını bir daha asla geri alamadı, bunun yerine yirmi sekiz yıldan fazla bir süre “altın kafeste” çürüdü. Araştırmamda beni en çok şaşırtan, Sultan V. Murad tahttan indirildikten sonra yetişkin kardeşlerinden çoğunun, onun yeniden tahta çıkmasını istediklerini öğrenmek oldu. “Boğaz’da Altın Kafes” kitabını, hangi iki kız kardeşinin hayatları boyunca Murad’a sadık olduğunu ve iki erkek kardeşinden hangisinin daima onu gerçek sultan olarak kabul ettiğini öğrenmek için okumalısınız. Bu keşif beni sadece şaşırtmakla kalmadı, Sultan Murad’ın, kardeşlerinden çoğunun sevgi, saygı ve sadakatini kazandığını görmekle mutlu da etti.
Sultan V. Murad’ın ünlü darbede hiç rolü olmadı mı?
Hapis hayatı acımasız ve ızdırap doluydu, Sultan Murad ve ailesi için mutlaka çok korkunçtu. Ben kitabımda tecritin bunların üzerinde bırakabileceği zihni ve bedeni etkileri tahayyül etmeye çalıştım. Umarım bu trajik durumu hak ettiği hassasiyet içinde ele alabilmişimdir.
Sanırım sorunuzda 1878’deki Çırağan Hadisesi’ne işaret ediyorsunuz. Sultan V. Murad’ı yeniden tahta çıkarma planının arkasında kimlerin olduğunu söyleyebilmek için elimizde çok az delil var. Sultan V. Murad’ın tahtı gasp edildiği için ben “kumpas” ya da “darbe” kelimelerini kullanmıyorum. Gerçek Sultan tahtını yeniden ele geçirmek ve hapisten kurtulmak için her hakka haizdir, hatta buna görev bile denebilir. Ancak V. Murad’ın Ali Suavi ve askerleri ile karşılaştığında verdiği tepkiyle ilgili okuduklarıma göre, bir plan ihtimalini biliyor olsa da korkudan donup kaldığı için ayrıntılarını kesinlikle bilmiyordu. Ama, onun liberal görüşlerini paylaşan iki erkek kardeşinin planda önemli roller oynadıklarına inanıyorum. Sultan Abdülhamid’den bahsederken sert ve hissi ifadeler kullandığımı söylemekte haklısınız. Bununla birlikte, övücü ve saygılı ifadeler de kullanırım. Sultan Abdülhamid’e yapılan çok sayıda suikast girişiminden bahsediyorsunuz – hatta ben kitapta Yıldız Camii’ne yapılan bir suikast girişimini anlatıyorum ve padişahın cesaretini ve soğukkanlılığını vurguluyorum. Ayrıca Sultan V. Murad’ın başarısızlıklarını ve zaaflarını da anlattığımı, bunları gizlemeye veya görmezden gelmeye çalışmadığımı da eklemek isterim. Adil ve dengeli bir resim oluşturmaya çalışmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Sultan Abdülhamid’e büyük saygı ve hayranlığım var ama bu dünyada İslam Halifesi dahil Allah’tan başka hiç kimse mükemmel değildir. Size hatırlatmak isterim ki ben bir Muradiye sultanıyım ve ailem Sultan Abdülhamid’den dolayı büyük acılar çekti. Objektif olmaya çalıştım ama sempatimin kime yönelik olduğu açıktır ve bu konuda özür dilemeyeceğim. Kitabımı okuyan herkesin kendi ailem hakkında ve esasen kendi ailem için yazdığımı hatırlamasını isterim.
Bu tür kitaplar yazmaya devam edecek misiniz ve babanız Şehzade Osman Selâhaddin Efendi gibi Türkiye’de yaşamayı planlıyor musunuz?
Devamı için daha şimdiden araştırmaya başladım, hatta kurgunun ana hatlarını yazdım bile! Bir sonraki kitap, 1906 -1909 arasındaki geç Osmanlı tarihinin çalkantılı dönemini kapsayacak. Benim hayalim, ailemin Mart 1924’te memleketimizden sürgün edilmesine kadar bir dizi kitap yazmak. Hepimizin hayalleri var, benim hayalim de bu.
Türkiye’de yaşamaya gelince… Bir başka hayalim de bu. Daha önce bahsettiğim üzere Bodrum’da bir evim olduğu için çok şanslıyım. Her sene çocuklarımla birlikte yazı orada geçiriyorum. Muhtemelen çocuklarım, yaşları ilerleyince kendi hayatlarını kurmak için evden ayrılacaklar. İşte o zaman ben de İstanbul’a yurduma dönebileceğim…